Ana içeriğe atla

Sulh Hukuk Mahkemesi kararları 8 gün içinde temyiz edilebilmesine rağmen yerel mahkemece kısa kararda temyiz süresinin “iki hafta” olarak belirtilmiş olması nedeniyle davalı vekilinin kararın tebliğinden 12 gün sonra verdiği temyiz dilekçesinin süresinde olduğu içtihat edilmiştir.

YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ'NİN 20.01.2020 T. E: 2019/4557, K: 221 sayılı içtihadı:

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R
Dava dilekçesinde, davalının binanın ilk maliki ve müteahiti olduğunu, davalıya ait banyo ve wc'sinin projesine uygun yapılmadığını ve bu haliyle davacının bağımsız bölümüne tecavüzlü olduğunu, davalının dubleks dairesinin üst katında 5 pencere olması gerekirken 4 tane pencere bulunduğunu beyanla, projeye aykırı yapının projeye uygun eski hale getirilmesi istenilmiştir.
Mahkemece 26/05/2015 tarihli ve 2015/164 Esas - 2015/377 Karar sayılı davanın reddine ilişkin kararının davacı tarafça temyizi sonucu Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2017/4776 Esas - 2017/7394 Karar sayılı ilamı ile “Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden; davacı tarafa süre ve imkan tanınarak ilgili taşınmazın 1/2 maliki ...'in davaya dahil edilebilmesi sonrasında davalı tarafından yapıldığı iddia edilen mimari projeye aykırılıkların mahallinde keşif yapılarak uzman bilirkişiler marifeti ile tespit edilmesi ve varsa bu aykırılıkların mimari projeye uygun hale getirilmesi için davalı tarafa yeterli süre verilmesi gerekirken davanın yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” denilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde Kat Mülkiyeti Kanununun 33. maddesi gereğince açılan hakim müdahalesi talebinin kabulüne, 27/12/2018 tarihli ek rapor bilirkişi raporunun sonuç kısmında açıklanan şekilde davalının maliki bulunduğu, 3. kat 9 nolu dairede projesine aykırı olarak 20/09/2018 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide B kırmızı taralı olarak gösterilen 1.20/1.40 ölçülerindeki mutfak pencerisinin duvar örülerek kapatılması ve teras bölümünde yapılan büyümenin ortak yerlere tecavüz olması nedeniyle, ekli krokide (B) harfi ile gösterilen bölümün projesine uygun 1.20/1.40 ölçülerinde pencere tesis edilmesi ve terasın projesine uygun hale getirilmesine, davalıya ait dairenin, banyo/wc'sinin projesine uygun hale getirilerek, davacıya ait daireye yapılan 20/09/2018 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide (A) harfi ile kırmızı taralı olarak gösterilen 1.00 mx 2.00 m tecavüzlü bölümün yıkılarak davalıya ait dairenin banyosunun projesine uygun hale getirilerek (A) harfi ile gösterilen bu alanın 10 nolu daireye terk edilmesine, bu iş için 634 sayılı Kanunun 33. maddesi gereğince davalıya 20 günlük süre verilmesine, gerekecek masrafın davalı tarafça karşılanmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 19/2 maddesine dayalı ortak alanlara ve kendi bağımsız bölümüne müdahalenin önlenmesi istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK'nın geçici 3. madde 1. fıkrasına göre; bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. 2. fıkrasına göre; bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez. 3. fıkrasına göre; bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır. Aynı maddenin (2) fıkrası gereğince de; bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır ve 1086 sayılı HUMK'nın 437. maddesinde sulh hukuk mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi 8 gündür.
Dava dosyasının incelenmesinden; ilk derece mahkemesinin yargılamayı sonlandırdığı kısa kararda ve gerekçeli kararda kanun yoluna başvuru süresinin 2 hafta olarak belirtildiği, davalı vekilinin belirtilen bu süreye göre kanun yoluna başvuru dilekçesini sunduğu anlaşılmıştır.
Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrasında Devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin "ç" bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi bir zorunluluktur. Kanun koyucu, Devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceğini, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğunu kabul ederek dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiğini ve bu açıdan kararın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesinin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli (29757 sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan) kararı).
Somut olayda; ilk derece mahkemesince kısa kararda ve gerekçeli kararda temyiz süresi kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta olarak açıklanmıştır. Gerekçeli karar davalı vekiline, 04/07/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekili ise 16.07.2019 tarihinde, kısa kararda ve gerekçeli kararda bildirilen 2 haftalık süre içinde harç ve giderlerini yatırarak karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Belirtilen sebeple adil yargılanma hakkı, adalete erişim hakkının zedelenmemesi gözönünde bulundurularak temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulü ile işin esasına girilerek davalı vekilinin temyiz sebeplerinin incelenmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre, dava projeye aykırılıkların eski hale getirilmesi istemine ilişkin olup, anataşınmaza ait yönetim planının 24 ve 28. maddeleri ve Kat Mülkiyeti Kanununun 19. maddesi gereği kat malikleri anagayrımenkulün mimari durumunu korumak zorunda oldukları gözetilerek mahkemece davalının projeye aykırı yapılan müdahalesinin men'ine ve eski hale getirilmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 20/01/2020 günü oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI
Sulh Hukuk Mahkemesi kararları 8 gün içinde temyiz edilebilmesine rağmen yerel mahkemece kısa kararda temyiz süresinin “iki hafta” olarak belirtilmiş olması nedeniyle davalı vekilinin kararın tebliğinden 12 gün sonra verdiği temyiz dilekçesinin süresinde kabul edilip edilmeyeceğinin yürürlükteki mevzuat hükümleri ve hukuki istikrar açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde, karara ulaşmak bakımından, mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler vardır ve her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla, kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı vardır.
Şu halde, süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir. (Kuru, Baki, Prof. Dr.; Arslan, Ramazan, Prof. Dr.; Yılmaz, Ejder, Prof. Dr.; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).
Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.163).
Yukarıda da belirtildiği üzere hakim tarafından da sürenin belirlenebildiği durumlar var olmakla birlikte kanunda belirlenen süreler üzerinde Hakimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Eş söyleyişle kanunun öngördüğü bir süre hakim tarafından uzatılıp kısaltılamaz. Temyize ilişkin süreler de yasa tarafından düzenlenen kesin sürelerdir ve resen gözetilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin (1). fıkra hükmü; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklindedir.
1086 sayılı HUMK’nın 437. maddesini yeniden düzenleyen 5236 sayılı Kanunun 16. md. öncesindeki hali “Sulh mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi sekiz gündür. Bu süre ilamın usulen taraflardan herbirine tebliği ile işlemeye başlar….” şeklindedir.
Tüm bu nedenlerle Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakim kanundaki süreleri arttıramaz veya eksiltemez. Halen yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre sulh hukuk mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi 8 gün olduğu halde hüküm sonucunda mahkeme hakimince hatalı şekilde kararın 2 hafta içinde temyiz edilebileceğinin belirtilmesi hükmü temyiz eden tarafa herhangi bir hak sağlamayacağından sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakiye borç muhtırasına itiraz - İİK md 33/2 uyarınca süresiz şikayete tabi olduğu

YARGITAY 8. HD. 10.01.2018 T. E: 2015/15797, K: 177 Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. Borçlu vekili, Tekirdağ 1. İcra Dairesi’nin 2009/5875 Esas sayılı dosyasında 17/06/2014 tarihinde tarafına gönderilen muhtıranın adreste bulunamama nedeniyle tarafına ulaşmadığını, ödeme emrinde 142.420.59 TL ödenmeyen nafakanın bulunduğunun bildirildiğini, ancak kendisinin böyle bir borcu bulunmadığını belirterek takibin durdurularak borcun yeniden hesaplanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davalı tarafın yapılan ödemelerin nafaka amaçlı olmadığını iddia ve ispat etmediği gerekçesi ile borçlunun takipten sonra yapmış olduğu ödemeler de hesaba katılmış, takibe dayanak ilamın gerekçe kısmında her üç nafaka alacaklısı için eşit nafaka taktir edildiği, daha doğrusu bu yöndeki protokolün tasdik ...

Takip talebinde borçlunun T.C. Kimlik numarasının bulunmaması halinde icra müdürlüğü tarafından alacaklıya süre verilmelidir.

YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2015/27668  K. 2016/4500 T. 18.2.2016 KARAR :  Alacaklı tarafından borçlu... hakkında genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, takip talebinde borçlunun T.C. kimlik numarasının belirtilmediği, icra müdürlüğünce yapılan araştırma sonucu tespit edilen T.C. kimlik numarasına göre çıkarılan ödeme emri tebligatının bila tebliğ iade edilmesi üzerine, alacaklı vekilinin belirlenen kimlik numarasının borçluya ait olmayıp yanlış olduğunu belirterek, yeni kimlik numarası ibrazla buna göre yeniden ödeme emrinin tebliğe çıkarılması talebinin icra müdürlüğünce reddedildiği, alacaklının memurluk işleminin iptali talebi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin reddedildiği anlaşılmıştır. Somut olayda, alacaklı tarafından takip talebinde borçlunun adının doğru olarak yazıldığı ancak T.C. kimlik numarasının bildirilmediği görülmüştür. Bu durumda icra müdürlüğünce alacaklıya borçlunun T.C. kimlik numarasını tamamlaması süre v...

Kamu düzenine aykırı işlemlerin süresiz şikayete konu olacağı.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU'NUN 10.11.2020 TARİH, 2017/8-2833 Esas 855 Karar 1. Taraflar arasındaki "şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Muğla İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen takibin iptaline ilişkin karar alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir. 2. Direnme kararı alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. İNCELEME SÜRECİ Borçlu İstemi: 4. Borçlu vekili 28.09.2015 tarihli şikâyet dilekçesinde; alacaklı tarafından başlatılan ilâmlı icra takibine dayanak Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.07.2015 tarihli ve 2014/202 E., 2015/463 K. sayılı ilâmında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun şahsın hukuku babında düzenlenen kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminata hükmedildiğini, aile ve kişiler hukukuna ilişkin hükümler k...